18 Ekim 2010 Pazartesi

Şu "aşk" beklentisini bir türlü anlamıyorum. Aşkı dillerinden düşürmeyip, devamlı aşk ile ilgili kelimeler söyleyenler, şarkılar paylaşanları ben "aşka aşık" olarak tanımlıyorum. Bunlar için her ilişki potansiyel bir evlilik ya da yüksek yüzdeli aşık olma ihtimali oluyor ki genelde, her ilişkilerinde aşık olabiliyorlar. Yani bir nevi Shakespeare'i haklı çıkarıyorlar tarih içerisinde... Demek ki o yüzyılda da kadın aynıymış, bu yüzyılda da; yani "aşk obsesifi"... Ya da şimdinin kadınları değişen ilişki anlayışında halen 16. yy'da yaşamaktalar. Yani çağın gerisinde gönül ve kafaya sahipler... Bu da onları ilişki hayatlarında hep başarısız yapıyor. Bana bir tane 21. yy'da çevrenizde "ben hala aşığım ilk günkü gibi..." diyebilecek ya da ilişkisini ilk günkü heyecan ile ve mutlulukla şikayet etmeden geçiren birini göstersenize? Neden aşık olmak isteğindesiniz bu kadar? Aşık olmak yerine, karşınızdakini tanımaya çalışsanıza, ondan alabileceğiniz, öğrenebileceğiniz şeyleri öğrenmeye baksanıza… Aşık olduğunuzda, yaşadığınız hiçbir olumsuzluğu ya da diğer belirtileri görmeden, öylece yaşıyorsunuz ve gün geliyor ki baktığınızda fazla kendinizden vermişsiniz ve tüketmişsiniz birçok şeyi… Ne insanlar görüyorum aşık olan, sonra konuştuğumuzda, evli adamlara aşık olanlar, fiziksel şiddet görmesine rağmen aşık olanlar, sırf yalnız kalmamak için aşık olanlar var. Bu mu yani aşk? Bu kadar mı çaresizsiniz ve yalnızsınız bu hayatta… Bu kadar mı obsesifsiniz aşka? Aşkın gözü kördür derken işte bunu diyorlar.
Aşk o an duyulan anlık bir duygu gelişimidir, kimyasaldır. Bir nevi yangındır. Yangını yakacak bir şeyle beslemezseniz, zamanla söner. Yani biter, aşk ta böyledir. Bırakın size 3-4 yaşında anlatılan "ve sonsuza dek mutlu yaşadılar" masallarını... O andan itibaren prens ile prensesin sonsuza dek ne yaşadığını bilmiyoruz ki? Belki prens, prensesi defalarca aldattı şatoda veya seferlerinde, ya da prenses hiç de prensin istediği gibi bir kadın çıkmadı, şatoya girince... Ve prens kahırdan kendini içkiye verdi ve şişmanladı (bakınız tüm krallar aşırı kiloludur). Veya belki prenses de prensi, seyis ile aldattı, prens yakaladı ama çocukları ve ülkesi için bunu görmezden geldi? Masal aşkları ancak masallarda olur. Gerçek dünyada böyle bir şey yok. Aşk gelir ve geçer, tüketilir, yakılır ve söner. Yaşadım biliyorum, yaşayanları görüyorum. 2 gün önce “ölüyorum aşkından, o da beni çok seviyor” diyip, 3 gün sonra ayrılanları görüyorum. Geçelim bunları; aşk yaşanır ve geçer, kalıcı bir duygu değildir. Kalıcı olmayan ve sonrasında sizi bu kadar yıpratacağını bildiğiniz bir duyguyu bu kadar sevmek niye peki? Aşkı bekleyerek aşk gelmez. Bir anda karşınıza çıkar ve karşılıklı olursa aşktır. Diğerine açıkça platonik deniyor ve kahramanları "aptal aşık" sıfatıyla tarihe geçiyorlar.
Aşka aşık olmayın bu kadar, ilişkileri aşk ve evlenme obsesifliği ile yaşamayın. Tabii ki de doğruyu bulana kadar deneyeceksiniz. O yüzden denemekten korkmayın, denerken açık olun birbirinize, kendinizi kontrol edin. Tadına bakın beraber her şeyin... Bilemezsiniz ki tatmadan yemek isteyip istemeyeceğinizi bir şeyi... 
Tutucu olmayın ilişkilerde, belki de elde edebileceğiniz güzel bir birlikteliği mantığa oturmayan, kendinizi ağır satma kisvesi altında kaybetmeyin. 16. yy'da değiliz, bırakın Shakespeare zamanında yaşamayı... İlişki olarak 21.yy gerçeklerine uyum sağlayın, yoksa daha çok beklersiniz o durakta gelmesi gereken otobüsü... Bırakın her bedene hayalinizdeki ruhu giydirmeyi...
Aşka aşık olmayın, ilişki yaşama obsesifi olmayın, her karşınıza çıkanı potansiyel ilişki veya evlilik adayı olarak görmeyin. Salt alın insanları biraz... Tanıştığınız insanlardan bir şeyler öğrenmeye ve bir şeyler vermeye çalışın. Gereksiz peşimde koşsun psikolojisine ve peşinde koşma atraksiyonuna girmeyin. Böle yapanlar ve yaptıranlardan hayır gelmeyeceğini defalarca kanıtlamadı mı hayat size? Kanıtlamadıysa da kanıtlar merak etmeyin. Bir kişiye harcayacağınız bunca enerjyi, daha yararlı bir şeylere adayın. Korkmayın hiçbir şeyden, bilmeye çalışın karşınızdakini, insanları tanıdıkça insanlardan korkmaktan vazgeçeceksiniz göreceksiniz. İnsan bilmediği şeylerden korkar, bildiklerinden korkmaz.
İnsanları bilmek için de insanları yaşamak gerekir bunu unutmayın. Yaşamaktan korkmayın. İnsanları öğrenin, insanlara öğretin.
İlişkiden korkmayın, ama aşkı kolay dile ve gönlünüze getirmeyin. Aşkı beklemeyin her şeye etiketlemeyin. Beklentiniz aşk değil, güzel vakit geçirmek ve bir şeyler öğrenmek olsun.
Boş verin şu aşkı, çok ta mühim bir şey değil, hayatın anlamı da değil. Mevlana hayatı boyunca aşkı tek bir şeye duymuş. Bir kadına değil, Yaradan’a… Bu yüzden böyle tarihe geçmiş, hala iz bırakmış. Siz de iz bırakmak istiyorsanız bu aşkın peşinde koşun ve dünyanın nimetlerinden de faydalanın aynı zamanda… Aşka aşık olmayın, aşkı yaratana aşık olun. Ve aşkı insan yaratmadı!  

17 Ekim 2010 Pazar

Erkekler ilişkilerinin hemen ilk günlerinde cinsellik yaşayıp, ten uyumunu görmek isterler. Fakat kadınlar ilk günlerden bunu yaşamanın kendilerini ucuz göstereceği ile ilgili korkularla yaşarlar. Merak etmeyin,erkekler sizin ucuz olup olmamanızı yatağa hangi gün girip girmediğiniz ile değil,zekanız ile ölçerler. Eğer bunun aksini düşünüp, bir kadını yatağa kaçıncı gün atabildiği ile ilgili istatistiki ve bununla bağlantılı değerlendirme yapan erkekler varsa, esas ucuz olanlar o erkekler ve onların zekasıdır. Ucuzluk iki bacak arasından değil iki kulak arasından ölçülür. Ucuz olan hareketler değil, düşüncelerdir bu noktada...